FatihaSuresinin Anlamı. 1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. 2,3,4- Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. 5- (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6,7- Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba AbeseSuresi'nin tamamını dinle! Abese Suresi, 20. Ayet Meali (80:20) - Kur'an Ayetleri. kuranayetleri.net › abese-suresi/ayet-20. Abese suresi, 20. ayetin kelime anlamı ve karşılaştırmalı Türkçe mealleri. Sure Sure 1. Fatiha 2. Bakara 3. Âl-i İmrân 4. Nisa 5. Fatır Suresi Türkçe Anlamı 22. âyetin son cümlesinde, getirilen bütün kanıtları görmezden gelen ve inatla inkârcılığını sürdürenler Aynı zamanda bu ayeti namaz dışında dua olarak ihlas suresi, nas suresi ve felak sureleri ile birlikte okumanında iyi olduğu söylenmektedir. Ayetel kürsi sitemizi ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederiz. * Siteyle ilgili görüşlerinizi yorum yazarak bize iletebilirsiniz. Tüm yorumlar kontrol edilmektedir. Tefsir için ayet numaralarını tıklayınız 00:00 / 14:22. Bismillâhirrahmânirrahîm 1.Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. Fast Money. Fatır Suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nedir? Fatır Suresi anlamı merak konusu oldu. Fatır Suresi'nde, Allah’ın varlığına, birliğine, hikmet ve kudretine işaret eden çeşitli deliller sunulmuştur. FATIR SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU lillahi fatıris semavati vel erdı caılil melaiketi rusülen ülı ecnihatim mesna ve sülase ve ruba' yezıdü fil halkı ma yeşa' innellahe ala külli şey'in kadır yeftehıllahü lin nasi mir rahmetin fe la mümsike leha ve ma yümsik fe la mürsile lehu mim ba'dih ve hüvel azızül hakım eyyühen nasüzküru nı'metellahi aleyküm hel mim halikın ğayrullahi yerzükulüm mines semai vel ard la ilahe illa hüve fe enna tü'fekun iy yükezzibuke fe kad küzzibet rusülüm min kablik ve ilellahi türceul ümur eyyühen nasü inne va'dellahi hakkun fe la teğurrannekümül hayatüd dünya ve la yeğurranneküm billahil ğarur şeytane leküm adüvvün fettehızuhü adüvva innema yed'u hızbehu li yekunu min ashabis seıyr keferu lehüm azabün şedıd vellezıne amenu ve amilus salihati lehüm mağfiratüv ve ecrun kebır fe men züyyine lehu suü amelihı fe raahü hasena fe innellahe yüdıllü mey yeşaü ve yehdı mey yeşaü fe la tezheb nefsüke aleyhim haserat innellahe alımüm bima yasneun erseler riyaha fe tüsıru sehaben fe suknahü ila beledüm meyyitin fe ahyeyna bihil erda ba'de mevtiha kezaliken nüşur kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa ileyhi yas'adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfeuh vellezıne yemkürunes seyyiati lehüm azabün şedıd ve mekru ülaike hüve yebur halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme cealeküm ezvaca ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa bi ılmih ve ma tahmilü min ünsa la tedau illa bi ılmih ve ma yüammeru min müammeriv ve la yünkasu min umurihı illa fı kitab inne zalike alellahi yesır ma yestevil bahrani haza azbün füratün saiğun şerabühu ve haza milhun ücacve min küllin te'külune lahmen tariyyev ve testahricune hılyeten telbesuneha ve teral fülke fıhi mevahıra li tebteğu min fadlihı ve lealleküm teşkürun leyle fin nehari ve yulicün nehar fil leyli ve sehhareş şemse vel kamera küllüy yecrı li ecelim müsemma zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk vellezıne ted'une min dunihı ma yemlikune min kıtmır ted'uhüm la yesmeu düaeküm ve lev semiu mestecabu leküm ve yevmel kıyameti yekfürune bi şirkiküm ve la yünebbiüke mislü habır eyyühen nasü entümül fükaraü ilellah vallahü hüvel ğaniyyül hamıd yeşe' yüzhibküm ve ye'ti bi halkın cedıd ma zalike alellahi bi azız la teziru vaziratüv vizra uhra ve in ted'u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey'üv ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil mesıyr ma yesteil a'ma vel besıyr lez zulümatü ve len nur lez zıllü ve lel harur ma yestevil ahyaü ve lel emvat innellahe yüsmiu mey yeşa' ve ma ente bi müsmiım men fil kubur ente illa nezır İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha iy yükezzibuke fe kad kezzebellezıne min kablihim caethüm rusülühüm bil kitabil münır ehaztüllezıne keferu fe keyfe kane nekır lem tera ennellahe enzele mines semai maa fe ahracna bihı semeratim muhtelifen elvanüha ve minel cibali cüdedüm bıduv ve humrum muhtelifün elvanüha ve ğarabıbü sud minen nasi ved devabbi vel en'ami muhtelifün elvanühu kezalik innema yahşellahe min ıbadihil ulema' innellahe azızün ğafur yetlune kitabellahi ve ekamus salete ve enfeku mimma razaknahüm sirrav va alaniyetey yercune ticaratel len tebur yüveffiyehüm ücurahüm ve yezıdehüm min fadlih innehu ğafurun şekur evhayna ileyke minel kitabi hüvel hakku müsaddikal lima beyne yedeyh innellahe bi ıbadihı le habırum besıyr evrasnel kitabellezınestafeyna min ıbadina fe minhüm zalimül li nefsih ve minhüm muktesıdve minhüm sabikum bil hayrati bi iznillah zalike hüvel fadlül kebır adniy yedhuluneha yühallevne fiha min esavira min zehebiv ve lü'lüa ve libasühüm fıha harir kalül hamdü lillahillezı ezhebe annel hazın inne rabbena le ğafurun şekur ehallena daral mükameti min fadlih la yemessüna fıha nesabüv ve la yemessüna fıha lüğub keferu lehüm naru cehennem la yukda aleyhim fe yemutu ve la yühaffefü anhüm min azabiha kezalike neczı külle kefur hüm yastarihune fıha rabbena ahricna na'mel salihan ğayrallezı künna na'mel e ve lem nüammirküm ma yetezekkeru fıhi men tezekkera ve caekümün nezır fe zuku fe ma liz zalimıne min nesıyr alimü ğaybis semavati vel ard innehu alımüm bi zatüs sudur cealeküm halaife fil ard fe men kefera fe aleyhi küfruh ve la yezıdül kafirıne rüfruhüm ınde rabbihim illa makta ve la yezıdül kafirıne küfruhüm illa hasara eraeytüm şürakaekümüllezıne ted'une min dunillah erunı maza haleku minel erdı em lehüm şirkün fis semavat em ateynahüm kitaben fehüm ala beyyinetim minh bel iy yeıdüz zalimune ba'duhüm ba'dan illa ğurura yümsiküs semavati vel erda en tezula ve lein zaleta in emsekehüma min ehadim mim ba'dih innehu kane halımen ğafura aksemu billahi cehde eymanihim lein caehüm nezırul le yekununne ehda min ıhdel ümem felemma caehüm nezırum mazadehüm illa nüfura fil erdı ve mekras seyyi' ve la yehıykul mekrus seyyiü illa bi ehlih fe hel yenzurune illa sünnetel evvelın fe len tecide li sünnetillahi tebdıla ve len tecide li sünnetillahi tahvıla ve lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve kanu eşedde minhüm kuvveh ve ma kanellahü li yu'cizehu min şey'in fis semavati ve la fil ard innehu kane alimen kadıraw lev yüahızüllahün nase bima kesebu ma terake ala zahriha min dabbetiv ve lakiy yüahhıruhüm ila ecelim müsemma fe iza cae ecelühüm fe innellahe kane bi ıbadihı besıyra FATIR SURESİ ANLAMI VE MEALİ Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter. ﴾1﴿ Allah insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak engelleyecek yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾2﴿ Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Allah'tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? ﴾3﴿ Ey Muhammed! Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah'a döndürülür. ﴾4﴿ Ey insanlar! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı Şeytan Allah hakkında sizi aldatmasın. ﴾5﴿ Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise siz de onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. ﴾6﴿ İnkar edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. ﴾7﴿ Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Ey Muhammed! Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helak etme! Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. ﴾8﴿ Allah, rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yer yüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. ﴾9﴿ Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah'a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar. ﴾10﴿ Allah sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan meniden yarattı. Sonra sizi erkekli dişili eşler yaptı. Allah'ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta Levh-i Mahfuz'da yazılı olmasın. Şüphesiz bu Allah'a kolaydır. ﴾11﴿ İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir; içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. ﴾12﴿ Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay'ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu Allah'tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O'nundur. Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. ﴾13﴿ Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkar ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan Allah gibi haber veremez. ﴾14﴿ Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık olandır. ﴾15﴿ Eğer Allah dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. ﴾16﴿ Bu Allah'a göre zor bir şey değildir. ﴾17﴿ Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, bir başkasını, günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah'adır. ﴾18﴿ Kör ile gören bir olmaz. ﴾19﴿ Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz. ﴾20﴿ Gölge ile sıcaklık bir olmaz. ﴾21﴿ Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. ﴾22﴿ Sen ancak bir uyarıcısın. ﴾23﴿ Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. ﴾24﴿ Ey Muhammed! Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. ﴾25﴿ Sonra ben inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu! ﴾26﴿ Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı birbirinden farklı çeşitli renklerde yollar katmanlar var, simsiyah taşlar da var. ﴾27﴿ İnsanlardan, yeryüzünde hareket eden diğer canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah'a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. ﴾28﴿ Şüphesiz, Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. ﴾29﴿ Allah kendilerine mükafatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye böyle yaparlar. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. ﴾30﴿ Ey Muhammed! Sana vahyettiğimiz kitap Kur'an, kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah kullarından hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür. ﴾31﴿ Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed'in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. ﴾32﴿ Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. ﴾33﴿ Şöyle derler "Hamd, bizden hüznü gideren Allah'a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir." ﴾34﴿ "O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez." ﴾35﴿ İnkar edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. ﴾36﴿ Onlar cehennemde, "Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim" diye bağrışırlar. Onlara şöyle denilir "Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur." ﴾37﴿ Şüphesiz Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz o, gögüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilendir. ﴾38﴿ O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını arttırır. ﴾39﴿ De ki "Allah'ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?" Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaadetmezler. ﴾40﴿ Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye kurduğu düzende tutuyor. Andolsun, eğer onlar yörüngelerinden sapıp yok olur giderlerse, O'ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir, çok bağışlayandır. ﴾41﴿ Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı. ﴾42﴿ Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için böyle davranıyorlardı. Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. ﴾43﴿ Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Ne göklerde ne yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. ﴾44﴿ Eğer Allah insanları, kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, gerekeni yapar. Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. ﴾45﴿ Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali-Görmeyen ile gören, karanlık ile aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ki Allah dileyene işittirir. Sen kabirdekilere Okuyan Kur’an Meal-Tefsir19, 20, 21, 22 Kör ile gören, karanlıklar ile aydınlık, serinletici gölge ile kavurucu sıcak ve diriler ile ölüler bir olamaz.* Şüphesiz ki Allah dileyene layık gördüğüne duyurur. Sen aklı mezarlarda olanlara gerçeği duyuramazsın.*Edip Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiNe de diriler ile ölüler birdir. ALLAH, kim/kimi dilerse ona işittirir. Sen mezarlarda bulunanlara işittiremezsin.*Dirilerle ölüler bir değildir. Kuşkusuz ki Allah, dileyene duyurur. Sen mezarlarda olanlara asla Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiDirilerle ölüler de eşit olmaz. Allah dinlemeyi tercih edene dinletir. Sen kabirlerde olanlara bir şey Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekDiriler ile ölüler de bir olmaz. Kuşkusuz, Allah, dilediğine duyurur. Oysa sen, mezarlarda bulunanlara İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anne de manen dirilerle ölüler bir kesin ki Allah, işitmeyi dileyene işittirir, fakat sen mezardakiler gibi manen ölmüş olanlara asla işittiremezsinYaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiDiriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine/dileyene işittirir. Ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin!Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıDiri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek sadeleştirilmiş Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah her dilediğine işittirirse de sen kabirdekilere işittirecek Esed Kur'an Mesajıve ne de yaşayan ile kalben ölmüş bulunan. Şüphen olmasın ki ey Muhammed, Allah dilediğine işittirir, halbuki sen mezarlardaki ölüler gibi kalben ölmüşlere İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiDiriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiÖlüler de müsavi olmaz diriler de, gerçi Allah her dilediğine işittirirse de sen kabirlerdekine işittirecek değilsinSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiDirilerle, ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir; yoksa sen kabirlerde bulunanlara işittirecek olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Tanrı, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimHulasa Dirilerle ölüler bir olmaz. Şübhesiz ki Allah kimi dilerse ona hakıykatları duyurur. Sen kabirlerde olanlara da işitdirecek değilsin a!..Diriler ile ölüler de bir değildir. Muhakkak ki Allah; dilediğine işittirir. Sen; kabirlerde olanlara işittirecek Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıDirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirlerde olanlara Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali19-22 Görenle görmeyen ama bir olmaz. Karanlıklarla aydınlık, gölge ile sıcak, dirilerle ölüler de bir olmaz! müminlerle kafirler bir olmaz. Allah, dilediğine hakkı işittirir, sen kabirde olanlara sesini elbette Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüDiriler hakikat ilmi ile ölüler kendini vefat edince yok olacak sanan bedenliler de bir olmaz! Muhakkak ki Allah dilediğine işittirir... Sen, kabirlerin içindeki kozalarının - beyinlerinin içindeki dünyalarında yaşayıp kendini bununla kilitlemiş kimselere işittirme işlevine sahip değilsin!Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiNe de diriler ile ölüler birdir. ALLAH, kim/kimi dilerse ona işittirir. Sen mezarlarda bulunanlara Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anDirilerle ölüler bir değildir. Kuşkusuz ki Allah, dileyene* duyurur. Sen mezarlarda olanlara asla Khalifa The Final TestamentNor are the living and the dead; GOD causes whomever He wills to hear. You cannot make hearers out of those in the Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationNor equal are the living and the dead; God causes whoever He wills to hear; and you cannot make those who are in the graves Quran A Reformist TranslationNor equal are the living and the dead; God causes whomever He wills to hear. You cannot make those who are in the graves hear. Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Yaptığı her şeyi mükemmel yapmak[1*], gökleri ve yeri, bölünme kanunuyla yaratan[2*], melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler[3*] yapan Allah’a özgüdür[4*]. O, yaratmada gerekli gördüğü[5*] ilaveleri yapar. Allah, her şeye bir ölçü koyar. [1*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık. [2*] Ayetteki “fâtır فاطر”, bir şeyi bölen anlamındadır Lisan’ul-Arab. Allah, bütün varlıkları bölünme kanununa göre yaratmıştır İsra 17/51, Rum 30/30, Şura 42/11. [3*] En’am 6/61, Yunus 10/21, Hac 22/75. [4*] Fatiha 1/2, En’am 6/1, İsra 17/111, Kehf 18/1, Kasas 28/70, Sebe 34/1, Teğabun 64/1. [5*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ Allah insanlar için bir rahmet kapısı açarsa onu engelleyebilecek biri yoktur[*]. Allah bir şeyi engellerse artık onu salıverecek biri de yoktur. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan odur. [*] Yunus 10/107, Ra'd 13/11, Enbiya 21/42, Ahzab 33/17, Zümer 39/38, Fetih 48/11. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۜ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللّٰهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın; Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı mı var[1*]! Ondan başka ilah yoktur[2*]. Öyleyse nasıl yalana sürükleniyorsunuz? [1*] Yunus 10/31, Neml 27/64, Rum 30/40, Sebe 34/24, Mü’min 40/13, 64, Mülk 67/21. [2*] Bakara 2/163, En’am 6/102, Mu’minun 23/116, Neml 27/26, Kasas 28/70, Duhan 44/8. وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ Seni yalanlıyorlarsa bil ki senden önceki elçiler de yalanlandı[*]. Bütün işler Allah'a döndürülür. [*] Al-i İmran 3/184, En’am 6/34, Hac 22/42, Fatır 35/25. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ Ey insanlar! Allah'ın vaadi gerçektir; dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı, insan ve cin şeytanları da sakın sizi Allah ile aldatmasın[*]. [*] Lokman 31/33. اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَنًاۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ Yaptığı işin kötülüğü kendine süslü gösterilen, kendisi de onu güzel gören kişi mi bağışlanıp ödüllendirilecek[1*]? Allah, sapkınlığı tercih edeni sapkın sayar, doğru yolu tercih edeni[2*] de yoluna kabul eder. Onlara çok üzülerek kendini helak etme[3*]! Onların ne yapıp ettiklerini Allah bilir. [1*] Muhammed 47/14. [2*] Şae ile ilgili olarak bkz. Fatır 35/1. ayetin dipnotu [3*] Kehf 18/6, Şuara 26/3. وَاللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ اِلٰى بَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَحْيَيْنَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ كَذٰلِكَ النُّشُورُ Allah, rüzgarları gönderendir; onlar yağmur bulutunu harekete geçirir. Allah da onu, ölü bir yere sevk eder ve toprağı ölümünden sonra onunla canlandırır[1*]. İşte kabirlerden kalkıp yayılış da böyle olacaktır[2*]. [1*] Bu ayette iltifat sanatı vardır. Sözlükte eğmek/bükmek/çevirmek anlamındaki left لفت kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır. [2*] A’raf 7/57, Rum 30/48, Kaf 50/11. مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعًاۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ Kim güç ve şeref isterse bilsin ki bütün güç ve şeref, Allah’ın elindedir[1*]. Güzel söz ona yükselir. O sözü de iyi iş yükseltir[2*]. Kötü plan kuranlar için çetin bir azap vardır. Onların planları boşa çıkacaktır[3*]. [1*] Güç ve şeref tümüyle Allah’ın elinde olduğu için, onları hak eden kişilere verir Al-i İmran 3/26, Nisa 4/139, Yunus 10/65, Saffat 37/180, Münafikun 63/8. [2*] İstediğini elde etmek için dua yetmez, çalışmak da gerekir Bakara 2/201-202. [3*] Fatır 35/43. وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجًاۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ Allah sizi topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratmış, sonra da sizi ruh ve bedenden oluşan eşler[1*] haline getirmiştir[2*]. Onun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur[3*]. Kendisine bir ömür biçilenin, ömrünün sonuna kadar yaşatılmasının da ömrünün kısaltılmasının da mutlaka yazılı bir kaydı tutulur[4*]. Bu, Allah için çok kolaydır. [1*] Buradaki “eş haline gelme”, insanın ana rahminde dişi veya erkek olması değildir; çünkü erkeklik veya dişilik, döllenmeden sonra değil, döllenme esnasında belirlenir Mü’minun 23/13, Necm 53/45-46, Abese 80/18-19. Ana rahminde vücut yapısının tamamlanmasından sonra vücuda ruh üflenince ruh ile beden eşleşir ve yeni bir yapı oluşur. Bu ayette sözü edilen eşleşme budur Mü’minun 23/14. Ruh, bedenden iki şekilde ayrılır. Biri uyku diğeri ölüm esnasında olur. Uyuyan kişi uyanınca, ölen kişi de ahirette yeniden dirilince ruhu bedenine geri döner ve eşleşme yeniden gerçekleşir Zümer 39/42, Tekvir 81/7. [2*] Hac 22/5, Rum 30/20, Mü’min 40/67, Nebe 78/8. [3*] Ra’d 13/8, Fussilet 41/47. [4*] En’am 6/59, Hadid 57/22-23. وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Şu iki büyük su kütlesi[1*] bir olmaz Biri güzel, tatlı ve kolay içimlidir; diğeri tuzlu ve acıdır[2*]. Her birinden taze et yer, takındığınız süsleri çıkarırsınız[3*]. Suyu yara yara giden gemileri görürsün[4*]. Bu, Allah’ın lütuf olarak verdiklerini aramanız içindir. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. [1*] Arapçada büyük su kütlelerine; denize, akarsulara, tuzlu veya tuzsuz göllere “bahr بحر” denir Lisan’ul-arab. Nitekim tatlı ve tuzlu su ayrımı olmaksızın Kur’an’da her ikisine de “bahr” denmiştir. Bahr kelimesi Türkçeye deniz diye çevrilir. Deniz deyince kimsenin aklına tatlı su kütlesi gelmeyeceği için kelimenin “büyük su kütlesi” şeklinde meallendirilmesi daha uygundur. [2*] Furkan 25/53. [3*] Süs özelliği bulunan eşyalar, takılar altın, gümüş, değerli taşlar, inci, mercan, sedef bu kelimenin kapsamına girer. Bunların hepsi kadına da erkeğe de helal kılınmıştır A’raf 7/32, Nahl 16/14. [4*] İsra 17/66, Rum 30/46, Lokman 31/31, Casiye 45/12. يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar[1*]. Güneşi ve ayı hizmete koymuştur. Bunların her biri kendi yörüngesinde[2*] belli bir süre için akar gider[3*]. İşte bunları yapan Allah’tır, sizin Rabbiniz /sahibinizdir. Bütün hakimiyet ondadır. Onunla aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız, bir çekirdeğin zarına bile hükmedemezler[4*]. [1*] Gece ile gündüz, güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dönen ayrı varlıklardır Yasin 36/40. Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur. Gece gündüzün içine girince gece kısalır, gündüz uzar. Gündüz gecenin içine girince de gece uzar, gündüz kısalır Al-i İmran 3/27, Hac 22/61, Lokman 31/29, Hadid 57/6. Uzaydan çekilen fotoğrafları inceleyenler gece ile gündüzün, daima var olduğunu görebilirler. [2*] Yasin 36/40. [3*] Ra’d 13/2, Lokman 31/29, Zümer 39/5. [4*] Furkan 25/3, Sebe 34/22. اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟ Onları yardıma çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitseler bile olumlu cevap veremezler[1*]. Kıyamet /mezardan kalkış[2*] gününde de sizin onları Allah’a ortak koştuğunuzu kabul etmezler[3*]. Kimse sana bunları, her şeyin iç yüzünü bilen Allah gibi haber veremez. [1*] A’raf 7/194-195, Ra’d 13/14. [2*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür. [3*] Yunus 10/28-29, Meryem 19/82, Ankebut 29/25, Ahkaf 46/6. يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ Ey insanlar! Siz, Allah'a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, yaptığını mükemmel yapandır[*]. [*] Muhammed 47/38. اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ Gerek görürse[1*] sizi yok eder ve yeni bir halk getirir[2*]. [1*] Şâe شاء fiili ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Fatır 35/1. ayetin dipnotu. وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ Bu, Allah için güç değildir[*]. [*] İbrahim 14/19-20. وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ Ahirette Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez[1*]. Günah yükü ağır olan, günahının taşınması için yardım istese onun bir parçası dahi taşınmaz, yardıma çağırdığı isterse akrabası olsun[2*]. Sen sadece, içten içe[3*] Rablerinden çekinenleri, namazını özenle ve sürekli kılanları uyarabilirsin[4*]. Kim kendini geliştirirse onu sadece kendisi için yapmış olur[5*]. Dönüp varılacak yer Allah’ın huzurudur. [1*] En’am 6/164, İsra 17/15, Zümer 39/7, Necm 53/38. [2*] Abese 80/34-37. [3*] “İçten içe” anlamı verdiğimiz kelime “el-ğayb الغيب”dır. Ondaki el ال takısı muzafunileyhten ıvazdır yani tamlananın yerine geçer ve “gayblarıyla بغيبهم” anlamındadır Bakara 2/3. Kişinin gaybı kendi içi olduğu için, burada tamlamaya “içten içe” anlamı verilmiştir. [4*] Yasin 36/11. [5*] A’la 89/14. وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ Karanlıklarla aydınlık da[*]. [*] Ra’d 13/16. وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ Gölge ile güneşin sıcağı bir olmaz. وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ Dirilerle ölüler de bir olmaz. Allah, dinlemek isteyene dinletir. Sen, kabirlerde olanlara dinletemezsin[*]. [*] Neml 27/80-81, Rum 30/52-53. اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ Biz seni, bu gerçekle Kur’an ile müjdeleyen ve uyaran bir elçi olarak gönderdik[1*]. Hiç bir toplum yoktur ki aralarında uyarıcılık yapan biri gelip geçmiş olmasın[2*]. [1*] Bakara 2/119, Sebe 34/28. [2*] Ra’d 13/7, Mülk 67/8-9. وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki bunlardan öncekiler de elçilerini yalanlamışlardı[1*]. Halbuki onların elçileri belgelerle, zebûrlarla[2*] ve aydınlatıcı kitaplarla[3*] gelmişlerdi. [1*] Al-i İmran 3/184, En’am 6/34, Hac 22/42, Fatır 35/4. [2*] Zebûrlar diye meal verdiğimiz ez-Zübür الزُّبر, zebûr’un çoğuludur, hikmet dolu kitaplar anlamındadır ez-Zeccâc, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu. Al-i İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayetteki zübür’ün, hikmet dolu kitaplar dışında bir anlamı olamaz. Kelime, Şuarâ 26/196, Fatır 35/25 ve Kamer 54/43’te aynı anlamı ifade etmektedir. Bu zebûrlardan biri de Davut aleyhisselama verilmiştir. Nisa 4/163, İsra 17/55 Zebûr, Davut aleyhisselama verilen kitabın özel ismi olmadığı için ez-Zebûr şeklinde geçmemektedir. Kelime, ez-Zebûr şeklinde elif lâmlı olarak sadece Enbiyâ 21/105’te geçer ve bütün nebîlere verilen kitapları ifade eder. [3*] Bu kitaplar, bütün nebileri ilgilendirdiği için buradaki “el-kitab” cins kabul edilerek çoğul anlam verilmiştir. اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ Allah’ın, gökten su indirdiğini ve onunla türlü türlü renklerde ürünler çıkardığını görmedin mi[1*]? Dağlardan beyaz, kırmızı, türlü türlü renklerde katmanları olanlar bulunduğu gibi simsiyah olanlar da vardır[2*]. [1*] İltifat sanatı için bkz. Fatır 35/9. ayetin dipnotu. [2*] En’am 6/99, Nahl 16/10-11, Taha 20/53, Hac 22/63, Zümer 39/21, Kaf 50/9-10. وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ Aynı şekilde; insanlar, hayvanlar ve en’âm /koyun, keçi, sığır ve deve de türlü türlü renklerdedir[1*]. Kullarının içinden ancak bilgi sahibi olanlar, Allah’tan gerektiği gibi çekinir[2*]. Allah daima üstün olan ve çokça bağışlayandır. [1*] Nahl 16/13, Rum 30/22. [2*] Herkes bildiği konuda alim, bilmediği konuda cahildir Rum 30/22, Zümer 39/9. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ Allah'ın kitabını bağlantılarıyla birlikte okuyan[1*], namazı özenle ve sürekli kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık infak eden /hayra harcayanlar asla boşa gitmeyecek bir ticaret umarlar[2*]. [1*] Tilavet sözcüğünün kökü olan t-l-v تلو "birden çok şeyin, aralarına kendi cinslerinden olmayan bir şey karışmayacak şekilde peş peşe sıralanması” anlamındadır Müfredât. Buna göre tilavet, birbiriyle bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. [2*] Bakara 2/274, Ra’d 13/22, Saf 61/10-13. لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ Allah onlara hak ettikleri karşılıkları tam versin ve lütfederek daha da fazlasını versin diye böyle yaparlar[1*]. Şüphesiz ki Allah, çokça bağışlayan ve üzerine düşeni eksiksiz yapandır[2*]. [1*] Nisa 4/173, Nur 24/37, 38, Rum 30/45, Şura 42/26. [2*] Şükür, yapılan iyiliğin değerini bilmek, yapanı övmek ve hak edilen karşılığı vermektir Müfredat. Ayette geçen ”şekûr شكور” ise aynı kökten mübalağa siğası olduğu için “üzerine düşeni eksiksiz yapan” anlamına gelir. وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِعِبَادِه۪ لَخَب۪يرٌ بَص۪يرٌ Sana vahyettiğimiz bu kitap bir gerçektir, kendinden öncekileri[1*] tasdik edendir[2*]. Şüphesiz Allah, kullarının durumundan haberdar olan ve onları görendir. [1*] Maide 5/48’den dolayı ayete bu meal verilmiştir. [2*] Kur’ân, bütün nebilere verilmiş kitapları hem tasdik eder hem de içeriklerini korur. Onlara yapılan ekleme ve çıkarmalar, ancak Kur’an ile tespit edilebilir Bakara 2/41, 89, 91, 97, Al-i İmran 3/3, Nisa 4/47, Mâide 5/48, En’am 6/92, Yunus 10/37, Yusuf 12/111, Ahkaf 46/12, 30. ثُمَّ اَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذ۪ينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَاۚ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌۚ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُۜ Sonra, kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri, Kitaba mirasçı kıldık[*]. Onlardan kimi kendine karşı yanlış yapar, kimi orta halli davranır. Kimi de Allah’ın onayıyla hayırlı işlerde en önde olur ki bu, büyük bir lütuftur. [*] A’raf 7/169, Mü’min 40/53, Şura 42/14. جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۚ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ Onlar Adn cennetlerine[1*] gireceklerdir. Onlara altın bileklikler ve inciler takılacak, oradaki elbiseleri ipekten olacaktır[2*]. [1*] Ahiretteki Cennet, “Adn cennetleri” olarak nitelenir Meryem 19/60-63. Bir diğer niteleme biçimi de “Firdevs”tir Kehf 18/107-108, Müminun 23/1-11. Bunlar, Cennet’in ortak özelliklerini ifade eden nitelemelerdir. [2*] Kehf 18/31, Hac 22/23, İnsan 76/21. وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ Orada şöyle diyeceklerdir “Her şeyi mükemmel yapmak[1*], bizden her türlü üzüntüyü gideren Allah’a özgüdür[2*]. Rabbimiz Sahibimiz gerçekten çokça bağışlayan, üzerine düşeni eksiksiz yapandır[3*]." [1*] Hamd, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür.” demek, en üstün övgüdür. Övgünün bir diğer çeşidi olan “şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için güzel’ yerine mükemmel’ kelimesini kullandık. [2*] Fussilet 41/30, Zuhruf 43/68. [3*] A’raf 7/43, Zümer 39/73-74. اَلَّذ۪ٓي اَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِه۪ۚ لَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا لُغُوبٌ O bizi, kalınacak bu yere, kendi lütfuyla yerleştirendir. Burada hiçbir yorgunluk çekmeyeceğiz, burada halsizlik de hissetmeyeceğiz[*].” [*] Hicr 15/48, Yasin 36/55-58. وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَۚ لَا يُقْضٰى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي كُلَّ كَفُورٍۚ Ayetleri görmezlikte direnenler /kafirlik edenler için cehennem ateşi vardır[1*]. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler[2*]; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez[3*]. Kafirlik edip duran herkesi işte böyle cezalandırırız[4*]. [1*] Bakara 2/39, Maide 5/10, 86, Hac 22/57, Ankebut 29/23, Casiye 45/11, Teğabun 64/10, Beled 90/19-20. [2*] İbrahim 14/17, Taha 20/74, A’la 87/12-13. [3*] Bakara 2/86, 161-162, Al-i İmran 3/86-87, Nahl 16/85, [4*] Sebe 34/17. وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟ Orada şöyle feryat ederler "Rabbimiz! Bizi çıkar da iyi işler yapalım; daha önce yaptıklarımızdan başka işler!" Onlara şöyle deriz “Size, doğru bilgisini kullanacak birinin onu kullanabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da geldi, değil mi? Öyleyse tadın azabı! Bu yanlışı yapanların bir yardımcısı olmaz[*]!" [*] Bakara 2/167, Maide 5/36-37, Hac 22/22, Mu’minun 23/107-108, Secde 32/20, Zümer 39/58-59, Casiye 45/34-35. اِنَّ اللّٰهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ Allah, göklerin ve yerin gaybını /gizlisini saklısını bilendir[*]. O, sinelerde olanı da çok iyi bilir. [*] Nahl 16/77, Hud 11/123, Hucurat 49/18. هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتًاۚ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَارًا Sizleri yeryüzünde halifeler /öncekilerin yerine geçen kimseler yapan odur[1*]. Kim kâfirlik ederse /ayetleri görmezlikte direnirse onun kâfirliği kendi aleyhine olur[2*]. Kâfirlerin kâfirliği, Rableri katında yalnızca kendilerine karşı nefreti artırır. Kâfirlerin kâfirliği, sadece kendilerinin zararını artırır[3*]. [1*] En’am 6/165, Yunus 10/14, [2*] Kehf 18/29, Rum 30/44, Zümer 39/7. [3*] İsra 17/41, 82. قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا اِلَّا غُرُورًا De ki "Allah’a ortak sayıp ondan önce yardıma çağırdıklarınız hakkında hiç düşündünüz mü? Gösterin bana onlar yeryüzünde neyi yaratmışlar! Ya da göklerde bir ortaklıkları mı var[1*]? Yoksa onlara bir kitap verdik de onlar o kitaptan bir delile mi dayanıyorlar[2*]? Hayır! Bu yanlışı yapanlar birbirlerine, sadece aldatmak için vaatte bulunurlar. [1*] A’raf 7/191, Ra’d 13/16, Nahl 16/20, 73, Hac 22/73, Furkan 25/3, Sebe 34/22, Fatır 35/13, Yasin 36/74-75, Ahkaf 46/4. [2*] Zuhruf 43/21. اِنَّ اللّٰهَ يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ اَنْ تَزُولَاۚ وَلَئِنْ زَالَتَٓا اِنْ اَمْسَكَهُمَا مِنْ اَحَدٍ مِنْ بَعْدِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا Yerlerinden oynamasınlar diye gökleri ve yeri Allah tutar[*]. Yerlerinden oynayacak olsalar, ondan sonra onları hiç kimse tutamaz. O pek yumuşak davranan, çokça bağışlayandır. [*] Ra’d 13/2, Hac 22/65, Lokman 31/10. وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ لَيَكُونُنَّ اَهْدٰى مِنْ اِحْدَى الْاُمَمِۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ مَا زَادَهُمْ اِلَّا نُفُورًاۙ Kendilerine bir uyarıcı gelirse bütün toplumlardan daha doğru bir yola girecekleri konusunda var güçleriyle Allah’a yemin ettiler[1*]. Ne zaman ki onlara bir uyarıcı geldi, bu onların sadece uzaklaşmalarını artırdı[2*]. [1*] En’am 6/109. [2*] İsra 17/41. اِسْتِكْبَارًا فِي الْاَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِۜ وَلَا يَح۪يقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ اِلَّا بِاَهْلِه۪ۜ فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا سُنَّتَ الْاَوَّل۪ينَۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًاۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَحْو۪يلًا Yeryüzünde büyüklük tasladılar ve kötü planlar kurdular. Oysa kötü plan, sadece sahibinin başını yakar[1*]. Onlar, öncekilere uygulanan sünnetten /kurallardan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın sünnetinin[2*] yerine geçecek bir şey bulamazsın. Allah'ın sünnetinde bir değişme[3*] de bulamazsın. [1*] Fatır 35/10. [2*] Sünnetin anlamı izlenen yol, yöntem ve kuraldır Lisanu’l-Arab. “Allah’ın sünneti /sünnetullah” ise Allah’ın indirdiği kitaplarda belirlediği kurallardan oluşan doğru yolu yani sırat-ı müstakimi ifade eder. Allah; başta nebiler olmak üzere herkesin, o kurallara uymasını ister Nisa 4/26, Ahzab 33/38. Allah’ın sünnetine uyanlar kazanırlar, uymayanlar ise hem dünyada hem de ahirette kaybederler Al-i İmran 3/137, Enfal 8/38, Hicr 15/10-15, İsra 17/76-77, Kehf 18/55, Ahzab 33/60-62, Fatır 35/43, Mümin 40/84-85, Fetih 48/22-23. [3*] “Sünnetullah” kavramına “tabiat kanunları” diye yanlış bir anlam verilerek mucizelerin olamayacağı iddia edilmektedir. Mucize; Allah’ın, nebilerine, elçilik belgesi olarak verdiği şeylerdir. Muhammed aleyhisselam dışındaki bazı nebilerin, kitaplarından başka kendi toplumlarına gösterdikleri ve Allah’ın elçisi olduklarını ispat eden mucizeler de vardır. Salih’in as devesi A’raf 7/73, Hud 11/64, Şuara 26/155, Musa’nın as dokuz mucizesi İsra 17/101, Neml 27/12, İsa’nın as beşikteyken konuşması, körleri ve alaca hastalarını iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi Al-i İmran 3/49, Maide 5/110 bu tür mucizelerdir. Nebiler dahil hiçbir insan kendi başına mucize gösteremez Ra’d 13/38. Mesela, insanlar bir araya gelseler Kur’an’ın bir suresinin bile dengini oluşturamazlar Bakara 2/23-24. Muhammed aleyhisselam son elçi olduğu için, onun mucizesi olan Kur’an kıyamete kadar varlığını devam ettirecektir Ankebut 29/51 ve dipnotu. اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ عَل۪يمًا قَد۪يرًا Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Üstelik öncekiler bunlardan çok daha güçlüydüler[1*]. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz[2*]. O, her şeyi bilen ve ölçüyü koyandır. [1*] Yusuf 12/109, Rum 30/9, Mü’min 40/21, 82, Muhammed 47/10. [2*] Tevbe 9/2-3, Ankebut 29/22, Şura 42/31. وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلٰى ظَهْرِهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِعِبَادِه۪ بَص۪يرًا Allah insanlara, yaptıklarının cezasını hemen verseydi yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Ama onları, belirlenmiş bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Şüphesiz Allah, kullarını görmektedir[*]. [*] İbrahim 14/42, Nahl 16/61, Kehf 18/58. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Vemâ yestevî-l-ahyâu velâ-l-emvâtuc innaAllâhe yusmi’u men yeşâus vemâ ente bimusmi’in men fî-lkubûriVe ne de dirilerle ölüler eşit olur; şüphe yok ki Allah, dilediğine duyurur ve sen kabirlerdeki ölülere duyuramazsın.Bunun gibi Dirilerle ölüler de bir olamaz, bunlar farklı ve aykırı şeylerdir, aynı değildir; şüphesiz Allah hikmet ve hakikati dilediği kimseye duyurup işittirir. Sen ise kabirlerde olanlara canlı cenaze hükmündeki gafil ve kâfir insanlara işittirebilecek değilsin. Sadece tebliğ görevini yapmalı, sonuçlarına kafayı takmamalısın.ve ne de yaşayan ile kalben ölmüş bulunan. Şüphesiz Allah, dileyen kimseye dilediği şekilde işittirir. Halbuki sen, mezarlardaki ölüler gibi, kalben ölmüşlere Kur'an nuru ve marifetullah sayesinde ebedi hayata nail olacak mü'minler ile inkar ve isyan karanlıkları içinde kalan ölüler mesabesindeki kâfirler bir olmaz. Allah sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıklara tebliği duyurur. Sen kabirdekiler gibi duygusuz kafirlere bir şey Kur’an-ı Kerim, 11/ ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine duyurur. Sen kabirlerde olanlara duyuracak olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek ölüler hiç de bir olmaz, hülâsa müminlerle kâfirler müsavi değildir. Doğrusu Allah dilediği kimseye hakkı kabul ettirir işittirirse de sen, kabirde bulunanlara kalbleri ölü kâfirlere işittirecek ile ölüler de eşit değiller. Şüphesiz Allah, istediğine bu mesajları işittirir. Fakat sen kabirde olanlara manen ölmüşlere Görmeyen ile gören, karanlık ile aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ki Allah dileyene işittirir. Sen kabirdekilere ölüler de bir olmaz; Allah işittirir dilediğine, mezarlarda olana sen işittiremenDirilerle ölüler de eşit olamaz. Allah, dileyene gerçeği işittirir. Sen, cesetleri kabirde bulunan ölülere geçen “kabirde bulunanlara işittiremezsin” ifadesi, hakkı inkâra şartlanmış olanların kabirlerdeki cesetler gibi ölü durumda olduklarına vurgu ... Devamı..22, 23. Hayâtda olanlar ile ölüler müsâvî değildir. Allâh kime ister ise ismâ’ ider. Sen ise mezar derûnundaki meyyit gibi olan kâfirlere ismâ’ idemezsin, sen yalnız teblîğa me’ ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde olanlara ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin! İman, bilgi, hikmet ve akıl sahibi, ahlâklı, faziletli kimseler ile bunların takip ettiği hak yol ve nâil olacakları uhrevî nimetler ile imansız, bil... Devamı..Ne de diriler ile ölüler birdir. ALLAH, kim/kimi dilerse ona işittirir. Sen mezarlarda bulunanlara mecazi anlamda ölülere benzetilirler. 6122; 2780; 30 diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek de müsavi olmaz diriler de, gerçi Allah her dilediğine işittirirse de sen kabirlerdekine işittirecek değilsinDirilerle ölüler bir değildir. Kuşkusuz ki Allah, dileyene duyurur. Sen mezarlarda olanlara asla duyuramazsın.Hulâsa Dirilerle ölüler bir olmaz. Şübhesiz ki Allah kimi dilerse ona hakıykatları duyurur. Sen kabirlerde olanlara da işitdirecek değilsin a!..Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şübhesiz ki Allah Kur'ân'ın hakikatini hikmetine binâen dilediği kimseye işittirir de onlara hidâyet eder. Yoksa sen kabirlerde bulunanlarama'nen ölmüş olanlara işittirecek bir kimse değilsin!11Bakınız; sahîfe 409, hâşiye 1Yaşayanlar ile ölüler de bir değildir. Allah dilediği kimseye işittirir, ama sen mezarlarda ki ölülere ölüler de. İşte Allah kimi dilerse ona işittirir. Sen sinlerinde yatanlara sesini ölüler [³] de bir değildir, Allah dilediğine hakk/ı işittirir. Sen kabirlerde bulunan ve ölü gibi olan kâfirlere söz işittiremezsin.[3] Mü'minlerle kâfirler veya âlimlerle cahillerDirilerle ölüler de bir değildir. Muhakkak ki Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek kalben diri olanlarla ölülerin aynı olmadığı gibi!Çünkü Allah, ancak samîmî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyenehakîkati işittirir. Gönlünü kibir, inatçılık, bencillik örtüleriyle karartmış olanlara gelince; sen, mezarlardaki ölüler gibi hakîkat karşısında duyarsız kalan zâlimlere hiçbir şey işittiremezsin! Onun için, inanmıyorlar diye üzülme!Ne Diriler eşit olur, ne Ölüler! Allah, dileyeceği kimselere işittirir. Sen Kabirler’deki kimselerin işittiricisi ile diri de bir olmaz. Allah, duymak isteyene sesini duyurur. Sen, kabirdeki ölülere sesini ölüler de bir olmaz. Rabbinizin katında inkâr edip yasalarına uymayanlar ölüler gibidir. Onlar ayetlerdeki gerçeklere karşı kör, sağır, dilsizlerdir. Aynı ölüler gibidirler. Gerçekleri görmez, Kör ile gören, karanlıklar ile aydınlık, serinletici gölge ile kavurucu sıcak ve diriler ile ölüler bir olamaz. [*] Şüphesiz ki Allah dileyene layık gördüğüne duyurur. Sen aklı mezarlarda olanlara gerçeği duyuramazsın. [*]Benzer mesaj Mü’min 4058 Bu ayet ruhen ölülere duyurulamayacağını göstermektedir. Ölü ruha duyurulamayacağına göre, bedenen ölmüş kişilere de elbet... Devamı..Dirilerle ölüler de asla bir değildir. Gerçekten Allah dilediğine işittirir, sen ise kabirlerdekilere ne de yaşayan ile [kalben] ölmüş bulunan. Şüphen olmasın ki [ey Muhammed,] Allah dilediğine işittirir, halbuki sen mezarlardaki [ölüler gibi kalben ölmüş]lere işittiremezsinNe de dirilerle ölüler. Allah bu mesajı duymak isteyene işittirir. Fakat sen kabirdeki ölülere işittiremezsin. 27/80-81, 30/52ne de manen dirilerle ölüler bir olurlar.[³⁹⁰⁵] Şu kesin ki Allah, tercih edene/tercih ettiğine işittirir, fakat sen mezardakiler gibi manen ölülere asla işittiremezsin[3905] Râzî, 19-22. âyetlerde sayılan unsurların söz diziminde sesin dikkate alındığı berhayat olanlar ile ölmüşler de müsavî olamaz. Şüphe yok ki, Allah dilediğine işittirir ve sen kabirlerde bulunanlara işittirici 20, 21, 22. Görenle görmeyen âma bir olmaz. Karanlıklarla aydınlık, gölge ile sıcak, dirilerle ölüler de bir olmaz! müminlerle kâfirler bir olmaz. Allah, dilediğine hakkı işittirir, Sen kabirde olanlara sesini elbette işittiremezsin. [11, 24]Dirilerle, ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir; yoksa sen kabirlerde bulunanlara işittirecek ölüler de müsâvî olmazlar. Allâh Te'âlâ dilediğine işitdirir. Sen kabirlerde olan mevtâlara işitdirici ölüler de eşit olmaz. Allah dinlemeyi tercih edene dinletir. Sen kabirlerde olanlara bir şey ölüler de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirlerde olanlara ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir; yoksa kabirdekilere işittirmek senin elinde de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine/dileyene işittirir. Ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin!daħı [233a] berāber degül diriler ne daħı ölüler. bayıķ Tañrı işiddürür aña kim diler daħı degülsin sen işittürici aña kim berāber olmaz diriler‐ile ölüler. Tañrı Taālā işitdürür kime dilese vesen yā Muḥammed işitdüremezsin sinlerde ölülər də eyni deyillər! Bütün bunlar kimi kafirlə mö’min, küfrlə iman, Cəhənnəmlə Cənnət, batillə haqq da eyni olmazlar! Şübhəsiz ki, Allah dilədiyinə ayələrini eşitdirər. Sən isə ya Peyğəmbər! qəbirlərdə olanlara haqqı eşitdirən deyilsən!Nor are the living equal with the dead. Lo! Allah maketh whom He will to hear. Thou canst not reach those who are in the are alike those3905 that are living and those that are dead. Allah can make any that He wills to hear; but thou canst not make those to hear who are buried in The final contrast between the Living and the Dead; those whose future has in it the promise of growth and fulfilment, and those who are inert an... Devamı.. Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor Fâtır 1 Mealleri Karşılaştır Elhamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ جَاعِلِ ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ رُسُلًا أُو۟لِىٓ أَجْنِحَةٍ مَّثْنَىٰ وَثُلَٰثَ وَرُبَٰعَ ۚ يَزِيدُ فِى ٱلْخَلْقِ مَا يَشَآءُ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. Fâtır 2 Mealleri Karşılaştır Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dihba’dihî, ve huvel azîzul hakîmhakîmu. مَّا يَفْتَحِ ٱللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا ۖ وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُۥ مِنۢ بَعْدِهِۦ ۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak engelleyecek yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Fâtır 3 Mealleri Karşılaştır Yâ eyyuhen nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ardardı, lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûntû’fekûne. يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَٰلِقٍ غَيْرُ ٱللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ ۚ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? Fâtır 4 Mealleri Karşılaştır Ve in yukezzibûke fe kad kuzzibet rusulun min kablikkablike, ve ilâllâhi turceul umûrumûru. وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ ۚ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرْجَعُ ٱلْأُمُورُ Ey Muhammed! Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. Fâtır 5 Mealleri Karşılaştır Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûrgarûru. يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ إِنَّ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقٌّ ۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا ۖ وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِٱللَّهِ ٱلْغَرُورُ Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı şeytan, Allah hakkında sizi aldatmasın. Fâtır 6 Mealleri Karşılaştır İnneş şeytâne lekum aduvvun fettehızûhu aduvvâaduvven, innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbis seîrseîri. إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَٱتَّخِذُوهُ عَدُوًّا ۚ إِنَّمَا يَدْعُوا۟ حِزْبَهُۥ لِيَكُونُوا۟ مِنْ أَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise siz de onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır. Fâtır 7 Mealleri Karşılaştır Ellezîne keferû lehum azâbun şedîdşedîdun, vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiretun ve ecrun kebîrkebîrun. ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ İnkâr edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Fâtır 8 Mealleri Karşılaştır E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe reâhu hasenâhasenen, fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserâthaserâtin, innallâhe alîmun bimâ yesneûnyesneûne. أَفَمَن زُيِّنَ لَهُۥ سُوٓءُ عَمَلِهِۦ فَرَءَاهُ حَسَنًا ۖ فَإِنَّ ٱللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَآءُ وَيَهْدِى مَن يَشَآءُ ۖ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَٰتٍ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۢ بِمَا يَصْنَعُونَ Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Ey Muhammed! Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. Fâtır 9 Mealleri Karşılaştır Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûrnuşûru. وَٱللَّهُ ٱلَّذِىٓ أَرْسَلَ ٱلرِّيَٰحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَٰهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ كَذَٰلِكَ ٱلنُّشُورُ Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. Fâtır 10 Mealleri Karşılaştır Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâcemîan, ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuhyerfeuhu, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîdşedîdun, ve mekru ulâike huve yebûryebûru. مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْعِزَّةَ فَلِلَّهِ ٱلْعِزَّةُ جَمِيعًا ۚ إِلَيْهِ يَصْعَدُ ٱلْكَلِمُ ٱلطَّيِّبُ وَٱلْعَمَلُ ٱلصَّٰلِحُ يَرْفَعُهُۥ ۚ وَٱلَّذِينَ يَمْكُرُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَمَكْرُ أُو۟لَٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar. Fâtır 11 Mealleri Karşılaştır Vallâhu halakakum min turâbin summe min nutfetin summe cealekum ezvâcâezvâcen, ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmihilmihî, ve mâ yuammeru min muammerin ve lâ yunkasu min umurihî illâ fî kitâbkitâbin, inne zâlike alâllâhi yesîryesîrun. وَٱللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَٰجًا ۚ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِۦ ۚ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِۦٓ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ Allah, sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan meniden yarattı. Sonra sizi erkekli dişili eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta Levh-i Mahfuz’da yazılı olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a kolaydır. Fâtır 12 Mealleri Karşılaştır Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâcucâcun, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terel fulke fîhi mevâhire li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûnteşkurûne. وَمَا يَسْتَوِى ٱلْبَحْرَانِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَآئِغٌ شَرَابُهُۥ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ ۖ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا ۖ وَتَرَى ٱلْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا۟ مِن فَضْلِهِۦ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. Fâtır 13 Mealleri Karşılaştır Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sehhareş şemse vel kamere kullun yecrî li ecelin musemmâmusemmen, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulkmulku, vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîrkıtmîrin. يُولِجُ ٱلَّيْلَ فِى ٱلنَّهَارِ وَيُولِجُ ٱلنَّهَارَ فِى ٱلَّيْلِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِى لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ ٱلْمُلْكُ ۚ وَٱلَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِۦ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu, Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. Fâtır 14 Mealleri Karşılaştır İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mestecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîrhabîrin. إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا۟ دُعَآءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا۟ مَا ٱسْتَجَابُوا۟ لَكُمْ ۖ وَيَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ ۚ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan Allah gibi haber veremez. Fâtır 15 Mealleri Karşılaştır Yâ eyyuhen nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîdhamîdu. ۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ أَنتُمُ ٱلْفُقَرَآءُ إِلَى ٱللَّهِ ۖ وَٱللَّهُ هُوَ ٱلْغَنِىُّ ٱلْحَمِيدُ Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır. Fâtır 16 Mealleri Karşılaştır İn yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîdcedîdin. إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. Fâtır 18 Mealleri Karşılaştır Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâhsalâte, ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihnefsihî, ve ilâllâhil masîrmasîru. وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَىْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰٓ ۗ إِنَّمَا تُنذِرُ ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِٱلْغَيْبِ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ ۚ وَمَن تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِۦ ۚ وَإِلَى ٱللَّهِ ٱلْمَصِيرُ Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, bir başkasını, günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır. Fâtır 22 Mealleri Karşılaştır Ve mâ yestevîl ahyâu ve lel emvâtemvâtu, innallâhe yusmiu men yeşâu, ve mâ ente bi musmiin men fîl kubûrkubûri. وَمَا يَسْتَوِى ٱلْأَحْيَآءُ وَلَا ٱلْأَمْوَٰتُ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَآءُ ۖ وَمَآ أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِى ٱلْقُبُورِ Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. Fâtır 24 Mealleri Karşılaştır İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrânezîren, ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîrnezîrun. إِنَّآ أَرْسَلْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. Fâtır 25 Mealleri Karşılaştır Ve in yukezzibûke fe kad kezzebellezîne min kablihim, câethum rusuluhum bil beyyinâti ve biz zuburi ve bil kitâbil munîrmunîri. وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ جَآءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَبِٱلزُّبُرِ وَبِٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُنِيرِ Ey Muhammed! Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. Fâtır 26 Mealleri Karşılaştır Summe ehaztullezîne keferû fe keyfe kâne nekîrnekîri. ثُمَّ أَخَذْتُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu! Fâtır 27 Mealleri Karşılaştır E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen, fe ahrecnâ bihî semerâtin muhtelifen elvânuhâ, ve minel cibâli cudedun bîdun ve humrun muhtelifun elvânuhâ ve garâbîbu sûdsûdun. أَلَمْ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً فَأَخْرَجْنَا بِهِۦ ثَمَرَٰتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَٰنُهَا ۚ وَمِنَ ٱلْجِبَالِ جُدَدٌۢ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَٰنُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı birbirinden farklı çeşitli renklerde yollar katmanlar var, simsiyah taşlar da var. Fâtır 28 Mealleri Karşılaştır Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlikkezâlike, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûrgafûrun. وَمِنَ ٱلنَّاسِ وَٱلدَّوَآبِّ وَٱلْأَنْعَٰمِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَٰنُهُۥ كَذَٰلِكَ ۗ إِنَّمَا يَخْشَى ٱللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ ٱلْعُلَمَٰٓؤُا۟ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ İnsanlardan, yeryüzünde hareket eden diğer canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. Fâtır 29 Mealleri Karşılaştır İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten yercûne ticâreten len tebûrtebûre. إِنَّ ٱلَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَٰبَ ٱللَّهِ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَأَنفَقُوا۟ مِمَّا رَزَقْنَٰهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَٰرَةً لَّن تَبُورَ Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. Fâtır 30 Mealleri Karşılaştır Li yuveffîyehum ucûrehum ve yezîdehum min fadlihfadlihi, innehu gafûrun şekûrşekûrun. لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ غَفُورٌ شَكُورٌ Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye böyle yaparlar. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. Fâtır 31 Mealleri Karşılaştır Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhyedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîrbasîrun. وَٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ مِنَ ٱلْكِتَٰبِ هُوَ ٱلْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ بِعِبَادِهِۦ لَخَبِيرٌۢ بَصِيرٌ Ey Muhammed! Sana vahyettiğimiz kitap Kur’an, kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah kullarından hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür. Fâtır 32 Mealleri Karşılaştır Summe evresnel kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihnefsihî, ve minhum muktesidmuktesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâhiznillâhi, zâlike huvel fadlul kebîrkebîru. ثُمَّ أَوْرَثْنَا ٱلْكِتَٰبَ ٱلَّذِينَ ٱصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا ۖ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِۦ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌۢ بِٱلْخَيْرَٰتِ بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَضْلُ ٱلْكَبِيرُ Sonra biz, o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed’in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. Fâtır 33 Mealleri Karşılaştır Cennâtu adnin yedhulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’luâlu’luen, ve libâsuhum fîhâ harîrharîrun. جَنَّٰتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا ۖ وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. Fâtır 34 Mealleri Karşılaştır Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annel hazenhazene, inne rabbenâ le gafûrun şekûrşekûrun. وَقَالُوا۟ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِىٓ أَذْهَبَ عَنَّا ٱلْحَزَنَ ۖ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ Şöyle derler “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” Fâtır 35 Mealleri Karşılaştır Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihfadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûblugûbun. ٱلَّذِىٓ أَحَلَّنَا دَارَ ٱلْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِۦ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ “O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.” Fâtır 36 Mealleri Karşılaştır Vellezîne keferû lehum nâru cehennemcehenneme, lâ yukdâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike neczî kulle kefûrkefûrin. وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَىٰ عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا۟ وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى كُلَّ كَفُورٍ İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. Fâtır 37 Mealleri Karşılaştır Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’melna’melu, e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîrnezîru, fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîrnasîrin. وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَٰلِحًا غَيْرَ ٱلَّذِى كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَآءَكُمُ ٱلنَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا۟ فَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِن نَّصِيرٍ Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. Onlara şöyle denilir “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” Fâtır 38 Mealleri Karşılaştır İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ardardı, innehu alîmun bi zâtis sudûrsudûri. إِنَّ ٱللَّهَ عَٰلِمُ غَيْبِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ إِنَّهُۥ عَلِيمٌۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilendir. Fâtır 39 Mealleri Karşılaştır Huvellezî cealekum halâife fîl ardardı, fe men kefere fe aleyhi kufruhkufruhu, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ maktâmakten, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâhasâren. هُوَ ٱلَّذِى جَعَلَكُمْ خَلَٰٓئِفَ فِى ٱلْأَرْضِ ۚ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۥ ۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلْكَٰفِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا ۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلْكَٰفِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. İnkârcıların inkârı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkârcıların inkârı, ancak ziyanlarını arttırır. Fâtır 40 Mealleri Karşılaştır Kul ereeytum şurekâekumullezîne ted’ûne min dûnillâhdûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvâtsemâvâti, em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minhminhu, bel in yaıduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâgurûran. قُلْ أَرَءَيْتُمْ شُرَكَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَرُونِى مَاذَا خَلَقُوا۟ مِنَ ٱلْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ أَمْ ءَاتَيْنَٰهُمْ كِتَٰبًا فَهُمْ عَلَىٰ بَيِّنَتٍ مِّنْهُ ۚ بَلْ إِن يَعِدُ ٱلظَّٰلِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا De ki “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaad etmezler. Fâtır 41 Mealleri Karşılaştır İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâgafûran. ۞ إِنَّ ٱللَّهَ يُمْسِكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ أَن تَزُولَا ۚ وَلَئِن زَالَتَآ إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّنۢ بَعْدِهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye kurduğu düzende tutuyor. Andolsun, eğer onlar yörüngelerinden sapıp yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir hemen cezalandırmaz, mühlet verir, çok bağışlayandır. Fâtır 42 Mealleri Karşılaştır Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdel umemumemi, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrânufûran. وَأَقْسَمُوا۟ بِٱللَّهِ جَهْدَ أَيْمَٰنِهِمْ لَئِن جَآءَهُمْ نَذِيرٌ لَّيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى ٱلْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَآءَهُمْ نَذِيرٌ مَّا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı. Fâtır 43 Mealleri Karşılaştır İstikbâren fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihehlihî, fe hel yenzurûne illâ sunnetel evvelînevvelîne, fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâtebdîlen, ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâtahvîlen. ٱسْتِكْبَارًا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَكْرَ ٱلسَّيِّئِ ۚ وَلَا يَحِيقُ ٱلْمَكْرُ ٱلسَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِۦ ۚ فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ ٱلْأَوَّلِينَ ۚ فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَبْدِيلًا ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَحْوِيلًا Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için böyle davranıyorlardı. Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. Fâtır 44 Mealleri Karşılaştır E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim ve kânû eşedde minhum kuvvehkuvveten, ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ardardı, innehu kâne alîmen kadîrâkadîren. أَوَلَمْ يَسِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَيَنظُرُوا۟ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوٓا۟ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۚ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُعْجِزَهُۥ مِن شَىْءٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِى ٱلْأَرْضِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. Fâtır 45 Mealleri Karşılaştır Ve lev yûâhızullâhun nâse bimâ kesebû mâ tereke alâ zahrihâ min dâbbetin, ve lâkin yûahhıruhum ilâ ecelin musemmâmusemmen, fe izâ câe eceluhum fe innallâhe kâne bi ibâdihî basîrâbasîren. وَلَوْ يُؤَاخِذُ ٱللَّهُ ٱلنَّاسَ بِمَا كَسَبُوا۟ مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ ٱللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِۦ بَصِيرًۢا Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, gerekeni yapar. Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.

fatır suresi 22 ayet anlamı