Fast Money. Samipaşazade Sezai Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği 1859-1936 İngiliz ve Fransız edebiyatının etkisinde kalmıştır. Şiirlerinde romantizm, hikaye ve romanlarında realizm etkisi görülür. Hikaye ve romanlarında halkı, içindeki kahramanları kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamları içinde anlatmıştır. Hikaye yazarlığı, romancılığından daha üstündür. Kısa hikaye türünün kurucusu sayılır. Hikayelerinde doğa güzelliklerini insan ile uyum içerisinde anlatmıştır. Ona göre bir hikayede bulunması gereken öğeler “tabiat sırları, insan kalbi ve konuya uygun bir üslup”tur. Hikaye türünde yaptığı denemelerle Servet-i Fünun sanatçılarına da örnek olmuştur. Tanzimat’tan sonra da gelişimini devam ettiren hikâye türünde, ilk yerli ürünler, Ahmet Mithat’ın 1870’te basılan “Kıssadan Hisse” ve “Letaif-i Rivayat” adlı hikâye kitaplarıdır. Tanzimat Dönemi yazarlarından Samipaşazâde Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı hikâye kitabından bulunan “Hiç” adlı metninde de olduğu gibi genç bir bireyin iç dünyasını, sosyal ve siyasi olaylardan uzakta durmak için gösterdiği çabaları göz önüne serer. Ayrıca yazar, insanların günlük yaşamlarındaki hassasiyetlerini dile getirir. “Küçük Şeyler” hikâyesi, Batılı anlamda hikayenin Türk edebiyatındaki ilk örneklerinden kabul edilmektedir. Hikâyenin dili ağır, hikâyede kurulan cümleler uzundur. Hikayede divan edebiyatının etkileri yanında Batılılaşmanın da etkileri görülür. Samipaşazade Sezai Eserleri nelerdir? Tiyatro Şîr Üç perdelik tiyatro eseridir. Mensur Mersiye İclal Çok sevdiği yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile bazı nesir ve hatıralarının yer aldığı eseridir. Çeviri Jack Alphonse Daudet Makale – Söyleşi Rümuzul Edep Bazı makale, sohbet, mektup türündeki yazılarının yer aldığı eseridir. Öykü Küçük Şeyler Roman Sergüzeşt mektup türündeki yazılarının yer al Küçük Şeyler Batı tekniğine uygun ilk öykü örneklerinin yer aldığı eseri dir. Bu eserinde en önemsiz şeylerden bile güzel hikayeler çıkarabileceğim göstermiştir. Eserdeki bazı hikayeler çeviridir. BAŞKA BİR KAYNAK Tanzimat Dönemi yazarlarından olan Samipaşazade Sezai, İstanbul’da dünyaya gelmiştir. 1874’te “Kamer” gazetesinde yayımlanan söylev türündeki ilk yazılarıyla adını duyuran; makale, sohbet, tiyatro türünde eserler yazarak yazı hayatına atılan sanatçı; “Sergüzeşt” romanı ve “Küçük Şeyler” adlı hikâyeleriyle edebiyat dünyasının tanınan bir yazarı olmuştur. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk gerçekçi ürünleri veren sanatçının ilk kitabı, üç perdelik tiyatro oyunu “Şir” 1879’da basılmıştır. Yazdığı roman ve hikâyelerde realizm akımının etkisi görülmektedir. Eserlerinden bazıları Şîr tiyatro; Rümuzul Edep, İclal düzyazı; Küçük Şeyler hikâye; Sergüzeşt roman; Jack çeviri. Serveti Fünun Özellikleri Aşık Veysel Şatıroğlu » Alt KategorilerPDF
Eser 1891 yılında kaleme alınmıştır. Eser bir Mukaddime, altı hikaye ve Alphonse Daudet’ten yapılan bir çeviri olan Arlezyalı ile sonradan eklenen Bir Kitâbe-i Seng-i Mezâr adlı metine sahiptir. Sanatçı asıl ününe ise Sergüzeşt adlı romanı ile Sezai Küçük Şeyler ÖnemiTürk edebiyatında modern anlamda kaleme alınan ilk hikayelerden biridir. Samipaşazade Sezai Küçük Şeyler önem arz altı farklı hikayeden oluşmaktadır. Eserdeki en önemli hikaye dolayısla ilk yazılanıdır. İlk yazılan hikayesinin adı Bu Büyük Adam Kimdir ? Hikaye Bu Büyük Adam Kimdir ÖzetHikayenin kahramanı olan çocuk, okulda okuduğu bir Fransızca kitabının etkisinden uzunca bir süre çıkamaz. Kitabın etkisini o kadar derinde yaşar ki yolda yürürken gördüğü bir adamı gözünde büyük ve önemli bir olarak canlandırır. O adam için çok önemli biri diye düşünürken tesadüf eseri adamın okuma yazma dahi bilmeyen biri olduğunu Hikaye HiçBabasız büyüyen ancak çok iyi bir eğitim alan içine kapanık bir genç ele alınır. İçine kapanık olmasından dolayı kimseyle tanışamayan bu genç, bir gün vapurda ilerlerken kendisine gülümseyen bir kız görür. O anda kıza aşık olur. İçine kapanık olduğu için duygularını nasıl ifade edeceğini bilemez. Bütün cesaretini toplayıp tam kıza sevgisini ilan edeceği zaman kızın üst dudağının normalden kısa olduğunu fark eder. Aslında dudak yapısından dolayı kız gülümsüyor gibi görünür. Yani gülümsediğini düşündüğü kızın doğal yapısı öyledir. Bu durum karşısında genç büyük bir hayal kırıklığı Hikaye KedilerSamipaşazade Sezai’nin Kediler adlı hikayesi bir adamın yaşadığı dramı anlatır. 33 yıllık eşinin bir kediyi sahiplenmesinden sonra kendisinden uzaklaştığını düşünen adam alttan alta kediyi kıskanmaya başlar. Ancak ne yaparsa eşine kendi varlığını gösteremez. Dikkati çekmek için evi terk etmeyi düşünür. Ancak gidecek hiçbir yeri yoktur. Bir gün evi terk eder. Karısı ise o giderken arkadasından kapıyı çabuk çekmesi gerektiğini kedilerin hasta olabileceğini söylemesiyle bir kez daha Hikaye İki Yüz Elli Kuruşa Bir AsırÇamlıca tasviri ile başlayan hikayede sanatçı Çamlıca tepesinin dört bir yanını ağaçlarını, çiçeklerini uzun uzadıya anlatarak güzelliklerinden bahseder ve birkaç gün sonra bu güzelliklerin iki yüz elli kuruşa satıldığını belirterek hikayesini Hikaye DüğünBir konağa odalık olarak alınan Dilsitan, adındaki bir mürebbiye evin beyinin kendisine aşık olduğunu düşünmeye başlar. Çok büyük bir mutluluk yaşar. Her gün evin beyi ile evleneceklerini mutlu bir yuvası olacağını ve kölelikten kurtulacağını düşünür. Bu düşüncelerle yaşayıp giderken bir gün beyin evleneceği haberi gelir. Düğün hazırlıkları hızla yapılır. Dilsitan ise düğünün kendisi için yapıldığını ve beyin bu durumu ona söylemeyerek büyük bir sürpriz hazırlığında olduğunu düşünür. Gerçekten de düğün günü gördükleri Dilsitan için büyük bir sürprizdir. Ancak ummadığı büyüklükte. Çünkü bey kendisi ile değil bir başkası ile evlenmektedir. Bu duruma çok üzülen Dilsitan hastalanarak verem Hikaye PandomimaPascal adında tiyatrocu bir genç vardır. Bu genç yalnız ve içine kapanıktır. Yapmış olduğu oyunlar ile her ne kadar insanları kahkahaya boğsa da içi kan ağlamaktadır. Bir gün oyununu izlemeye gelen genç ve güzel Eftalya’ya aşık olur. Ancak Eftalya, bir daha görünmez. Uzunca bir süre görünmeyen Eftalya bir gün yine Pascal’ın tiyatrosunu izlemeye gelir. İlk başta çok sevinen Pascal, dikkatli baktığında Eftalya’nın kocasıyla birlikte geldiğini görür. Büyük üzüntü yaşayan Pascal’ın bir gün sonra ölüsü düşünüyorsun? Sonraki gönderi
Evinden ayrılıp bir gemi ile yurdundan uzaklaşan küçük kız, onun gibi başka bir esir kız ile birlikte neresi olduğunu bilmediği bir yere getirilmiştir. Bu kızı bundan sonra birçok sürprizler beklemektedir. İlk olarak kız henüz bir ismi yoktur, yaşlı fakat zengin bir kadını yanına ona hizmet etmesi amacıyla satılmıştır. Küçük kız burada tam bir esaret hayatı yaşamaktadır. Sürekli olarak buradan nasıl kurtulabileceğinin planlarını yapmaktadır. Bu evin hanımının yanı sıra hanıma hizmet etmekte olan başka bir kadın da kıza baskı yapmaktadır. Bu durum kızı yıpratmakta, zaten bir umudu olmayan yaşamdan onu iyice somutlamaktadır. Bir gün kız bu evden kaçmayı iyece kafasına taktığı bir anda bir gece yarısı evden kaçar. Çevreyi pek tanımadığı için saatlerce yürür fakat bir yere de yorgun bir şekilde yere yığılmaktan başka çaresi yoktur. Yerde kaldığı bölgede bir evin bahçe kapısının önüdür. SerguzeştSabah olunca evin hizmetlilerinden biri kızı farkeder ve onu içeri almak için yaşlı ev sahibine danışır. Oda bunu çok olumlu bir şekilde karşılar ve hemen yardım etmek niyetiyle onu yanına alır. İlk olarak karnı doyurulur, güzel bir uyku çektirirlir. Daha sonra kız kendine gelince ona neler olup bittiği sorulur. Oda anlatır evin hanımı kızın yaşadıklarını duyunca çok üzülür ve ona yardım edeceğini söyler, kız da buna çok sevinir. Evin hanımı ona sahibinden izin alacağını ve artık kendi yanında kalacağını söyler. Bunun için hanımı kızın kaçtığı eve gider. Ve onu yanına almak istediğini söyler. Fakat kadın bunu onur meselesi yaparak kabul etmez. Bundan sonra kızda eski evine geridöner. Bu olay kızı çok etkilemiştir. Çünkü daha önce kaçtığı eve tekrar dönmüştür. Gider gitmez yine hiç hoş olmayan durumlarla karşılaşmıştır. Günler böyle geçip giderken birgün Mustafa bey evin sahibi birkaç yıl önce işlediği bir hatadan dolayı bir çok borcu olmuştu ve bu borçları ödemek için karısıyla tartışırdı. Birgün karısıyla beraber kızın satılmasına kara veridler. Kızın adı kaçtığı evde hanımın onu çok güzel bulması üzerine dilber’ olarak koyulmuştu. Bundan sonrada ona dilber’ olarak seslenilmeye başlandı. Dilber kendisi hakkında satılması kararının alınmasından sonra bir esirciye satıldı. Ve Dilber’in bütün hayatı bu yönde değişti. Dilber bundan sonra belli bir süre esir hayatı yaşamıştır. Bu süre içinde bir çok kendisi gibi esir hayatı yaşamış olan kız arkadaşları olmuştur. Onların hayatlarını dinledikçe aslında kendi hayatının okadarda kötü olmadığının farkına varmıştır. Daha nice insanların kendisi gibi cefa çektiğini anlamıştır. Buradaki bir çok kızın çeşitli meziyetleri vardır. Bir tanesi çok iyi bir şekilde ud çalmaktadır bu yüzden çoğu yerden çağrılmaktadır. Dilber’de onun gibi ud çalabilmeyi çok istemektedir. Dilber’e bir gün bir talip çıkmıştır, ve Dilber’de o eve gitmek zorunda kalmıştır zaten onun böyle bir şeyi isteyip istemediği pek önemli değildir, önemli olan bir kaç kişinin işinin görülmesidir. Dilber’in gittiği bu evde ona bir esir gibi değil, bir insan gibi yaklaşılması onu çok etkilemiştir. Evde bir hanımefendi, onun kocası ve onların tek oğlu olan Celal bey bulunmaktadır. Celal bey aynı zamanda bir ressamdır. Yaptığı porrelerle ün kazanmıştır. Dilber’i evde görünce o da çok şaşırmıştır. Çünkü Dilber’i Cleopatra’ya benzetmişti. Celal bey yalnız yaşadığı için kız arkadaşı ya da sevgilisi yoktur. faKat Dilber’I gördüğü andan itibaren içinde bir kıvılcım oluşmuştur. İlk zamanlarda Dilber’de buna bir karşılık doğmamış fakaat günler geçtikçe Dilber’de onaa karşı ilgi duymaya başlayacaktır. Celalbey Dilber’i boş bulduğu zamanlarda odasına çağırıp onun resimlerini yapmaya başlamıştır. Kimi zaman nü resimlerini de çalışır. Dilber’in bebeksi vücudunu gördüğü zamanlarda daha önce hç yaşamadığı duyguları tadıyordu. Ona her baktığında onun daha değişik bir güzelliğini yakalıyordu. Günler geçtikçe Dilber zamanının büyük bir kısmını Celal beyin yanında geçirmeye başlar. Böylelikle Celal beyin Dilber’e olan aşkı da diğer ev halkı tarafından da öğrenilir. Bu arada Celal bey açıkça aşkını Dilber’e de belli etmeye başlar. Dilber bu olaya ilk önceleri çok şaşırır. Çünkü böyle bir şeye asla imkan vermez. Bunun nedeni de onun esir kız olmasıdır. Daha ssonraları Dilber de Celal beye karşılık vermeye başlar. Günler geçtikçe onlar aşklarını bariz bir şekilde yaşarlar. Evin bahçesinde yıldızları seyrederler, beraber gezerler. Fakat bu durum Celal beyin annesini oldukça rahatsız eder ve buna karşı bir önlem almak ister. Bu beraberliği bitirmek için Dilberi Celal beyin evde olmadığı bir zamanda bir esirciye satar. Tabii Dilber’in yapacak bir şeyi yoktur. Celal bey daha sonra eve döner ve ilk olarak Dilber’in nerede olduğunu sorar önce bunu öğrenemese de daha sonra öğrenir fakat onu bütün aramalarına rağmen bulamaz. Bundan sonraki bütün hayatı boyunca oda Dilber’de mutlu olamaz. Bundan sonra ikisi de hiç mutlu olmadığı gibi bu olay biçare dilberi intihara kadar sürükler bu yaptıklarına Celal bey’in ailesi de çok pişman olur ama yapabilecek bir şey yoktur.
Sami Paşazade Sezai Doğum 1859 İstanbul, Osmanlı Devleti Ölüm 26 Nisan 1936 77 yaşında İstanbul, Türkiye Meslek Siyasetçi, diplomat, yazar Dönem 1879-1923 Sami Paşazade Sezai Osmanlı Türkçesi سامی پاشازاده سزائی, d. 1859, İstanbul – ö. 26 Nisan 1936 İstanbul Türk realist öykücü, romancı. Türk Edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğiyle edebiyat tarihinde büyük önem taşıyan Sergüzeşt adlı romanın yazarıdır. 1892’de yazdığı Küçük Şeyler ile Türk edebiyatında modern kısa hikâyenin kurucularındandır. 1859 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devleti’nin ilk Maarif Nazırı Eğitim bakanı Abdurrahman Sami Paşa ile Paşa’nın ikinci eşi olan Gürcü asıllı Dilârâyiş Hanım’ın oğludur. Babasının Taşkasap’taki konağında özel öğrenim gördü. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londra’da görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. “Maarif” başlıklı ilk yazısı 1874 yılında “Kamer” adlı gazetede yayımlandı 3 perdelik bir piyes olan “Şir” isimli ilk eseri 1879’da yayımlandı. 1880’de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşa’nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul’a döndü 1885 – 1901 arasında İstanbul’da yaşadı ve edebi açıdan verimli bir dönem geçirdi. Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. 17-18 yaşlarında iken tanıştığı Namık Kemalile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888’de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi’den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Alphonse Daudet’den “Jak” romanını Türkçeye çevirdi. 1891’de hikayelerini “Küçük Şeyler” adlı kitapta topladı. 1897’de İkdam Gazetesi’nde makaleler ve hikayeler yazdı. Bazı makale ve hikayelerini “Rumuzü’l-Edeb” 1898 adlı kitapta topladı. Sergüzeşt romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için 1901’de Paris’e gitti ve 1908’de Meşrutiyet’in ilanına kadar da orada kaldı. Yurtdışına kaçışını Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımlanan “1901e Ait Bir Hatıra” başlıklı yazısında anlattı. Paris’te Jön Türkler’le tanıştı; İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyet içinde saygın bir yere geldi. Cemiyetin 15 Şubat 1902’de yayın hayatına başlayan “Şüra-ı Ümmet” adlı yayın organında Osmanlı Devleti politikalarını ve rejimini eleştiren yazılar yayımladı. Paris yıllarını “1901’den İtibaren Paris’te Geçen Seneler”, “Paris Hatıratından”, “Paris’te Yedi Sene” adlı yazılarında anlattı. II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü ve Madrid elçisi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı başlayınca Madrid’den İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. İspanya yıllarını “Gırnata ve El-Mescidü’l Camia Elhamra” adlı iki yazıda, İsviçre’de geçirdiği zamanı “İsviçre Hatıratı” başlıklı yazılarında anlattı. Mütareke devrinde 1921 yılında yaş haddi dolmadan hükümet tarafından emekliye sevkedildi ve İstanbul’a döndü. Son yıllarını Kadıköy’ün Mühürdar semtindeki evinde geçirdi. Çok sevdiği yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile daha bazı nesir ve hatıralarını 1924’te yayımladığı “İclal” isimli kitapta topladı. 1927’de kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla “Hidamat-ı Vataniyye” tertibinden maaş bağlandı. 26 Nisan 1936 tarihinde İstanbul’da zatürreden öldü. Cenazesi, Göksu’daki aile mezarlığına, yeğeni İclal’in yanına defnedildi. Zeynep Kerman kendisinin tüm eserlerini üç cilt halinde topladı.[8] Edebi kişiliği İlk eserini Namık Kemal etkisinde yazdığı “Şir” adlı eseri ile tiyatro oyunu alanında veren sanatçı; roman, hikâye, hatıra, sohbet, makale ve şiir ile üne kavuştu. Tek romanı olan Sergüzeşt, bütünüyle esaret konusunu işleyen ilk roman olarak Türk edebiyatında yer aldı; cariyelik ve kölelik siteminin eleştirildiği roman, onun en ünlü eseri oldu. Besim Ömer Paşa tarafından Fransızca’ya çevrildi.[9] Romanının getirdiği ünle hikâyeci yönü gölgede kalmış olsa da hikâyecilik yönü çok güçlü bir yazardı. Küçük olayları konu alan hikâyeleri ile kısa hikâye türünü, Türk edebiyatına soktu. Tanzimat döneminin en genç yazarı olan sanatçı, “Küçük Şeyler” adlı kitabı ile Servet-i Fünun yazarlarını etkiledi. Namık Kemal’in etkisiyle birçok hikayesinin dilini süsledi, uzun cümleler kullandı[9]. Yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. “Sanat için sanat” anlayışıyla eserler verdi. Konularını her zaman yerli hayattan seçti. Eserleri Roman Sergüzeşt 1889 Öykü Küçük Şeyler 1892 Müdafaa-i Zulüm Oyun Şir arslan, 1879 Mantemeden Sohbet-Eleştiri-Anı Rumuzu’l- Edeb 1900 İclal 1923
SAMİPAŞAZADE SEZAİ 1860-1936“Samipaşazade Sezai”nin Hayatı 1860 yılında İstanbul’da doğan Samipaşazade Sezai’nin Babası dönemin bürokratlarından Abdurrahman Sami Paşa, annesi de Gürcü asıllı bir cariye olan Dilarayiş Hanım’dır. Sezai, babasının sayesinde bütün eğitimini özel hocalardan aldı. Babası ilim ve edebiyata düşkün bir insan olduğundan, Sezai’nin yetiştiği konak dönemin bir ilim ve kültür ocağı mahiyetinde idi. Birçok Doğulu ve Batılı aydın bu konağın müdavimlerindendi. Sami Paşazade Sezai de işte böyle bir kültür ortamında yetişerek hem Doğu, hem de Batı kültürünü öğrendi. Samipaşazade Sezai, çalışma hayatına 1878 yılında ağabeyi Suphi Paşa’nın nazırlığını yürüttüğü Evkaf Nezaretinde başladı. 1880 yılında Londra’ya elçilik katibi olarak gitti. Burada Avrupa edebiyatını daha geniş bir şekilde tanıma imkanını buldu. Londra’da kaldığı dört yıllık süre içinde Victor Hugo, Le Martin, Musset, Alphonse Daudet ve Pierre Loti gibi bir çok Batılı aydının eserlerini okudu. İngiliz kültür ve edebiyatını yakından tanıdı, öğrendi. 1885’te Liyon’a büyükelçilik katipliğine gitmeyerek Hariciye Nezareti’nde çalışmaya başladı. 1887 yılında “Sergüzeşt” romanını, 1891’de “Küçük Şeyler”i yazdı. Bu iki eser konu olarak “esaret” konusunu ve dolaylı yoldan “hürriyet” konusunu işlediği için saray tarafından olumsuz bir tepki ile karşılandı. 1894’ten itibaren Abdullah Cevdet’in çıkardığı “İkdam” gazetesinde makale ve hikayeler yazmaya Sezai hürriyet taraftarı bir sanatçı olduğundan ve yazılarında da bu özelliği gösterdiğinden dolayı sarayla sürtüşmeler yaşadı. Bu sürtüşmeler, 1901’de Paris’e kaçmasına sebep oldu. Paris’te İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleriyle tanıştı. Onlarla iş birliğine girerek Jön Türkler’e katıldı. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İstanbul’a döndü. Aynı yıl Madrid orta elçiliğine atandı. I. Dünya Savaşı yıllarında İsviçre’de kaldı. 1921’de İstanbul’a dönünce emekliye ayrıldı. Cumhuriyet döneminde ömrünün son yıllarını sessiz, sakin bir şekilde geçirdi. “Konak” isimli bir roman yazmak istedi. Ancak bitiremeden 26 Nisan 1936 günü zatürreeden hayatını kaybederek Göksu’daki aile mezarlığına defnedildi.“Samipaşazade Sezai”nin Edebi KişiliğiSamipaşazade Sezai, Tanzimat’ın ikinci neslinin üçüncü önemli simasıdır. Sezai’nin kendi zamanındaki Fransız edebiyatı hareketi ile yakından meşgul olması, eserlerine daha doğal bir karakter vermiştir. Bu sebeple Sezai, Türk edebiyatının Avrupalılaşma sürecinde önemli bir rol Sezai daha çok nesirleri; yani siyasi ve edebi makaleleri, küçük ve büyük hikayeleri ve hatıraları ile tanınmıştır. O nesre edebiyata heves ettiği zamanlarda şöhretli bir yazar olan Namık Kemal’in kuvvetli tesiri altında başlamıştır. Hatta bu romantik üslup Sezai’nin Batıyı tanıdıktan sonraki eserlerinden de tamamen silinmiş sayılmaz. Onun en başta Sergüzeşt adlı eseri olmak üzere, en realist küçük hikayelerinde de zaman zaman hislerine kapıldığı, duygularını başkalarına duyurmak istediği görülür. Esasen duygulu, hem de ince duygulu bir sanatkar olan Sezai’nin arada bir romantik vasıflar taşıyan şiirler mırıldanması da onun, nesrine şiirler karıştırmaya olan meylinin bir kısa hikayenin kurucularından olan Sezai, en kısa ve küçük şeylerin bile hikaye konusu olabileceğini savunur. Ona göre üslup ele alınan konuya göre değişebillir ve en önemsiz olay bile güzel yazılırsa hikaye haline getirilebilir. Bütün mesele tabiatı, insanı ve insan kalbini uygun bir dil ve anlatımla tasavvur edebilmektir. Zengin ve soylu bir aileden olan Sezai Bey, Taşkasap’taki konaklarında dadılar, lalalar ve cariyeler arasında büyür, konakta bunların yaşantılarını yakından izler, onların iç sızlatan acılarını dinler ve üzülür. Konusunu bir paşazade ile bir cariyenin aşk macerasından alan Sergüzeşt romanı; artık kapanmaya yüz tutmuş bir dönemi, cariyelerle kölelerle birlikte yaşanılan büyük konak hayatı devrini Türk romanındaki en başarılı şekilde anlatan eserdir. Romanda esaret ve hürriyet temaları üzerinde durulur. Sezai, dönemine hakim olan romantizm akımının tesirinden sıyrılarak, realizmin özelliklerini romanına uygulamaya büyük özen gösterir. Eser realist ve romantik özellikler edebiyatında Abdülhamit devrinde yaygınlaşan fakirlik ve ezilmişlik duygusunun öncüsü Samipaşazade Sezai olur. Eserlerinde toplumun ezilen insanlarının sesi olmaya çalışır. Sezai, Doğu kültürünü konaktan alırken, Batı kültürünü ise bizzat yaşayarak kazanır. Eserlerinde yoğrulduğu bu iki kültürün bir sentez halinde ortaya koyulduğu görülür. Gençliğinde Namık Kemal’in etkisinde kalan yazar, Fransız realistlerinden Gustave Flaubert’in büyük bir titizlikle üzerinde durduğu kelime ve noktalama işaretlerine dikkat eder. Onun üslup anlayışını kendi üslubuyla birleştirmeye çalışır. Onun gibi dünyaya bir ressam gözüyle bakar, renkli ve canlı tabiat tabloları çizer.“Samipaşazade Sezai”nin EserleriSergüzeşt roman-1888Küçük Şeyler altı hikayeden oluşur-1890Rumuzü’l – Edeb 1900-hikaye, hatıra ve makalelerİclal 1923Şiir 1881-1891, hikaye ve değişik yazarlar.Yazarın ayrıca İkdam, Servet-i Fünun, Şura-i Ümmet, Gayret, Hazine-i Evrak, Edebiyat-ı Umumiye gibi gazete ve dergilerde yayımlanmış, değişik konularda birçok yazısı Hamit Tarhan Hayatı, Eserleri ve Edebi kişiliği
samipaşazade sezai küçük şeyler özeti